İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah’ı bulur. (Allah da) Onun hesabini tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir. (Nur Suresi, 39)

18 Eylül 2007 Salı

EVRİMİN TÜRLEŞME ÇIKMAZI

Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. İlk başta cansız maddelerden tek hücreli bir canlı türü oluşmuş, bu canlı türü zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre bu dönüşüm toplam 3.7 milyar yıllık çok uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Kısacası, Darwin tarafından ortaya atılan teoriye göre, canlılığın olağanüstü çeşitliliği, doğal süreçlerin ve rastlantısal etkilerin bir ürünüdür.
Oysa bilimsel bulgular evrim teorisinin bu iddiasını kesinlikle yalanlamaktadır. Paleontoloji, genetik, biyokimya gibi birçok bilim dalı açıkça göstermektedir ki, değil canlılığın çeşitliliği, tek bir canlı türünün bile kökeni evrim ile açıklanamaz.
Darwinizm'in türleşme iddialarının geçersizliğinin ele alındığı bu bölümde, öncelikle biyolojik sınıflandırma hakkında bazı genel bilgiler verelim.
Canlıların Sınıflandırılması
Hayvanlar alemi bir milyondan çok tanımlanmış türü içerir, bu özelliğiyle de en büyük alemdir.
Şimdiye kadar karşılaştığınız veya bilgi sahibi olduğunuz hayvan, bitki ve mikroorganizma isimlerini alt alta yazmayı deneyin. Meydana gelen liste ne kadar uzun olursa olsun, yeryüzündeki canlı türlerinin çok ama çok küçük bir bölümünü temsil edecektir. Şimdi bir de farklı ülkelerden farklı insanların benzer listeler hazırladıklarını düşünün. Bunlar biraraya getirildiğinde daha kapsamlı bir liste elde etmek mümkün olacaktır. Ancak bu sefer daha da önemli bir problem ortaya çıkacaktır. Aynı canlının farklı şekillerde isimlendirilmesi veya farklı canlıların aynı şekilde adlandırılması gibi nedenlerle, liste karmakarışık bir hal alacaktır.
İşte bu sorunların üstesinden gelebilmek için, biyologlar, her bitki ve hayvana bilimsel bir ad verirler. Tüm organizmaları iki terimli bir adlandırma sistemine (binomial sistem) göre tanımlarlar. İki kelimeden oluşan bu isim genellikle Latincedir. (Bu, Latincenin uluslararası bilim dili olarak kullanıldığı dönemden kalma bir uygulamadır.) Örneğin, hemen her gün karşılaştığımız köpekler Canis familiaris, kediler Felis catus olarak adlandırılırlar.
Bilimsel isimlendirme, genel adları çoğunlukla karıştırılan türleri ayırt etme imkanı sağlar. Mesela, Avrupa'da Robin olarak tanınan kuş, Amerika'da aynı adla adlandırılan kuştan farklıdır. Bu kuş türlerine ayrı bilimsel adlar verilerek karışıklık önlenmiş olur. Avrupa Robin kuşunun adı Erithacus rubecula, Amerikan Robininin adı ise Turdus migratorius'tur.162
Bilim adamları, isimlendirmenin yanı sıra, canlıları belirli bilimsel ilkelere göre tanımlar ve sınıflandırırlar. Canlıları adlandırma, tanımlama ve sınıflandırma bilimi "taksonomi" veya "sistematik" olarak adlandırılır. Örneğin hayvanlar, vücut yapıları ve sistemleri, iç organları, gelişim devreleri, davranış biçimleri, genetik bilgileri gibi çok çeşitli özellikler göz önünde bulundurularak sınıflandırılırlar. Yok olan türlere ilişkin bilgiler ise fosillerden elde edilir. Söz konusu sınıflama içinde hiyerarşik kategoriler, diğer bir deyişle yedi ana grup vardır. Bu gruplar yukarıdan aşağıya (veya büyükten küçüğe) doğru şöyledir:
Alem (Kingdom)Filum veya Şube (Phylum, çoğulu Phyla)Sınıf (Class)Takım (Order)Aile (Family)Cins (Genus, çoğulu Genera)Tür (Species)
Bilinen her canlı yukarıdaki yedi grup içinde kendine özgü bir konuma sahiptir. (Bu hiyerarşik düzende ara kategoriler de vardır.) Örneğin, beyaz çam olarak tanıdığımız ağaç, bitkiler aleminin ve Tracheophyta filumunun bir üyesidir; sınıfı Pteropsida, takımı Coniferales, ailesi Pinaceae, cinsi Pinus, türü Pinus strobus'tur. Köpekgillerden yırtıcı ve etçil bir hayvan olan kurdun bilimsel adı ise Canis lupus'tur; Chordata filumu, Memeliler sınıfı, Carnivora takımı, Canidae ailesi ve Canis cinsi kategorilerine dahildir.163
Sınıflandırmanın en büyük birimi alemdir. 20. yüzyıla kadar biyologların çoğu, canlılar dünyasını bitkiler ve hayvanlar olmak üzere ikiye ayırmıştır. Geçtiğimiz yüzyıl içinde, özellikle mikrobiyoloji ve biyokimya alanlarındaki ilerlemeler ise, bunun yetersizliğini açıkça ortaya çıkarmıştır. Günümüzde beş alemli bir sınıflandırma genel kabul görmektedir. Hayvanlar ve bitkilerin yanında, mantarlar, protista ve monera ayrı birer alem sayılmaktadır.
Bir milyondan çok tanımlanmış türü içeren hayvanlar alemi, en büyük alemdir; çok hücreli, besinlerini sindirerek alan, çoğunluğu hareketli, kompleks organ ve sistemlere sahip canlılardan meydana gelir. Bitkiler aleminde ise 260.000'den fazla tür yer almaktadır; bitkiler son derece kompleks bir işlem olan fotosentez yoluyla hem kendi besinlerini üretir, hem de diğer organizmaların besin ihtiyacını karşılar. Bitkiler gibi fotosentez yapabilecek mekanizmaları, hayvanlar gibi sindirim sistemleri olmayan mantarlar, yaklaşık yüz bin üyesi ile ayrı bir alemdir. Protista alemi, algler, diyatomlar gibi, hücre çekirdeğine sahip, çoğu tek hücreli organizmalardan oluşur; bu mikroskobik canlılar aleminde yüz binden çok türün varlığı bilinmektedir. Monera ise, bakteriler gibi hücre çekirdeği olmayan tek hücrelileri içerir; bu alem içinde on binden fazla tanımlanmış tür vardır.
Biyolojik sınıflamada alemden sonra filum (şube, bölüm) gelir. Farklı biyologlara göre sayıları değişmekle birlikte, yaygın olan, 32 hayvan filumu ve 10 bitki filumunu kapsayan sınıflandırmadır. Hayvanlar alemini ele alırsak, bir filum altındaki tüm hayvanlar temelde benzer bir vücut planına sahiptir, ancak filumlar birbirlerinden çok farklıdır. Örneğin süngerler filumu, balıklar, memeliler, kuşlar, sürüngenler gibi omurgalıları içeren Chordata filumundan tamamen farklıdır. Bizim için tanıdık olan böcekler, deniz kabukluları gibi canlıları barındıran eklem bacaklılar filumu (Arthropoda), hayvanlar aleminin en büyük filumudur.
Belirli bir sınıfa mensup canlılar bir filumun üyelerinden daha çok ortak özelliğe sahiptirler. Örneğin, kuşlar, sürüngenler ve memeliler Chordata filumundan ancak farklı sınıflardandırlar. Kanatlara ve diğer hiçbir hayvan grubunda görülmeyen bir yapı olan tüylere sahip kuşlar Aves sınıfında; yumurtlayarak çoğalan, soğukkanlı ve vücutları pullarla kaplı olan sürüngenler Reptilia sınıfında; yavrularını doğuran ve emziren, sıcakkanlı ve kıllı bir deriye sahip memeliler Mammalia sınıfındadırlar.
Biyolojik sınıflandırmada, sınıfın bir altındaki hiyerarşi takımdır. Yakından tanıdığımız sınıflardan biri olan memelilerin 23 takımı vardır. Köstebek ve kirpi gibi böceklerle beslenen memeliler Insectivora takımına; fare ve sincap gibi kemiriciler Rodentia takımına; köpek ve kurt gibi etle beslenen yırtıcılar Carnivora takımına dahildirler.
Takımın bir alt basamağı ise ailedir. Örnek olarak, memeliler 100'den fazla familyadan oluşur. Kediler ve köpekler Carnivora takımından olmakla birlikte; kediler Felidae, köpekler ise Canidae ailesindendirler.
Cins birbirlerine çok benzeyen, fakat genellikle birbirleriyle çiftleşmeyen canlı gruplarını kapsar. Mesela, Canidae ailesinde yer alan köpek ve tilki farklı cinslerdir. Köpeğin cinsi Canis, tilkinin cinsi ise Vulpes'tir.
Tür, biyolojik sınıflandırmanın temel birimidir; kendi aralarında çiftleşen, yapısal ve işlevsel özellikleri aynı olan benzer bireylerin oluşturduğu topluluk şeklinde tarif edilebilir. Bir cins altındaki farklı türlerin farklı bilimsel adları vardır. Örneğin, kızıl tilki Vulpes vulpes, çöl tilkisi Vulpes zerda, uzun kulaklı tilki Vulpes macrotis olarak isimlendirilirler. Bir canlı türü içinde birbirlerinden farklı gruplar veya çeşitlenmeler olduğu durumda, bu grupların her biri alt türü meydana getirir.
Son olarak şunu da eklemek yerinde olacaktır: Canlılar, taksonomist olarak adlandırılan biyologlar tarafından tanımlanır ve sınıflandırılır. Taksonomistler, doğada yalnız kendi aralarında çiftleşerek verimli yavrular meydana getiren, yapısal ve işlevsel özellikleri bakımından birbirine benzeyen bireylerden oluşan popülasyonları türlere ayırırlar. Hangi türlerin belirli bir cins altında, hangi cinslerin belirli bir aile altında vb. sınıflandırılması gerektiğini belirlerler. Farklı taksonomistlerin yaptıkları sınıflamalar temelde benzer olmakla birlikte, önemli farklılıklar gösterirler. Örneğin beş tür, farklı biyologlarca, bir, iki, hatta üç değişik cins altında gruplandırılabilir. İşte bu nedenle bilim adamları arasında, canlıların sınıflandırılmasına ilişkin çok farklı görüşler ve anlaşmazlıklar vardır.164
Taksonominin Kurucuları
Yukarıdaki satırlarda ana hatlarıyla bahsettiğimiz sınıflandırma, bilimsel araştırma ve çalışmalar açısından oldukça önemlidir. Bazı insanlarsa, sınıflandırmanın, evrim teorisinin bir parçası olduğunu zannederler. Bunun nedeni, bu yönde yapılmış evrimci propagandadır. Günümüzde taksonomistler büyük ölçüde evrimci biyologlardan oluşur. Bunun bir sonucu olarak da taksonomi ve evrim çoğu zaman birlikte anılır. Ancak bu, önemli bir yanılgıdır.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: sınıflandırma biliminin temelleri Darwin'in evrim teorisinden önce atılmıştır. Üstelik taksonominin kurucuları Allah'a ve yaratılışa inanan bilim adamlarıdır.
Canlıların günümüzde anlaşıldığı şekliyle sınıflandırılmasının öncülüğünü İngiliz doğa bilimci ve teolog John Ray (1627-1705) yapmıştır.165 Ray bitkiler, kuşlar, memeliler, balıklar ve böcekleri belirli sistematik esaslara göre gruplandırmış; bitkileri sadece tek bir özelliğe dayanarak değil, yapılarının bütününü dikkate alarak tasnif etmiştir. Bu alanda birçok kitap yazarak taksonomi biliminin temellerini atmıştır. Ayrıca kitaplarında, doğadaki muhteşem düzene ilişkin gözlemlerini anlatmıştır.166 Bilime yaptığı büyük katkılarla anılan John Ray, canlılardaki sistem ve özelliklerin üstün bir tasarım ürünü olduğunu her fırsatta belirtmiş ve görüşlerini şöyle dile getirmiştir:
"Hür bir insan için, doğanın güzel eserlerini düşünmek ve Allah'ın sonsuz aklını ve lütufkarlığını takdir etmekten daha değerli ve zevkli bir iş yoktur." 167
Modern biyolojik sınıflandırma sisteminin kurucusu olarak kabul edilen bilim adamı ise, İsveçli doğa bilimci Carl Linnaeus'tur (1707-1778).168 Linnaeus iki terimli adlandırma sistemini ilk defa kullanmış ve hiyerarşik kategorilere göre sınıflandırmayı geliştirmiştir. Pek çok türün bilimsel isimleri onun tarafından verilmiştir. (İnsanın bilimsel adı olan Homo sapiens gibi 169) Systema Naturae adlı kitabının onuncu baskısının yayımlandığı 1753 yılı, taksonomi biliminin başlangıcı kabul edilir.170
Linnaeus, gerek kendisinin topladığı, gerekse öğrencilerinin dünyanın her yanından getirdikleri bitki ve hayvan numunelerini isimlendirmiş ve sınıflandırmıştır. Bu sınıflandırmada yapısal benzerlikleri ve farklılıkları dikkate almıştır. Onun geliştirdiği sistem büyük ölçüde değişikliğe uğramadan günümüzde kullanılmaktadır. Canlıları tanımlama ve sınıflandırmadaki sistemi o kadar başarılıdır ki kendisini bilim tarihinin en önemli isimlerinden biri haline getirmiştir.
Linnaeus, canlıları Allah'ın yarattığına ve türlerin değişmezliğine inanıyordu. Araştırmalarını şu cümleyle özetliyordu: "Sonsuz Varlık tarafından başlangıçta yaratıldığı kadar tür vardır." 171 Bu büyük bilim adamına göre sınıflandırma, İlahi Düzeni gözler önüne seriyordu.172 Canlılığın iç içe geçmiş hiyerarşisi, Darwin'in iddia ettiği gibi evrimin değil, Allah'ın kusursuz bir düzen ve uyum içinde yaratışının göstergesiydi. Carl Linnaeus, hayvanlar ve bitkiler aleminde gözlemlediği muhteşem planın ancak Allah'ın yaratmasıyla meydana gelebileceğini, kitaplarında sık sık belirtmişti.